Ahlak Tuhaftır, ilk bakışta biraz şaşırtıcı bir ifade gibi görünebilir. Ne de olsa ahlak, günlük yaşamımızda sıkça karşımıza çıkan, doğru ve yanlış arasında bir yol gösterici olarak kabul edilen bir kavramdır. Ancak metaetikte, ahlakın ne olduğu, gerçekten var olup olmadığı ve eğer varsa, onun doğasının nasıl bir şey olduğu üzerine derinlemesine tartışmalar yapılır.
Metaetik ve Ahlaki Realizm
Metaetik, ahlaki düşünce, konuşma ve uygulamanın ön kabullerini anlama girişimidir. Ahlak, hakikatten ziyade bir keyif meselesi midir? Ahlaki standartlar kültürel olarak göreceli midir? Ahlaki gerçekler var mıdır? Eğer ahlaki gerçekler varsa, bunların kökeni ve doğası nedir? gibi sorular metaetiğin konusudur.
Bir metaetik görüş olan ahlaki realizmde Ahmet'in sözünü tutmak için ahlaki bir yükümlülüğü olduğu iddiası, tıpkı Akide'nin sarı bir kedi olduğu iddiası gibi, bir gerçeği bildirme iddiasındadır. Genel anlamda Ahlaki realizm insan zihninden bağımsız ahlaki gerçekliğin olduğunu ve bu gerçekliğin en azından bir kısmının bilinebilir olduğunu savunur.
İlk bakışta insanların sağduyu ile ahlaki realizmin tarafında olduğu düşünülebilir çünkü her insan gündelik hayatında realist gibi davranır. Bir adam, sabah uyanır ve hava durumunu kontrol eder. Eğer hava yağmurluysa, dışarı çıkmadan önce şemsiye alır. Bu, adamın dış dünyadaki fiziksel gerçeklikleri dikkate alarak mantıklı ve pratik bir karar vermesidir. Adam, yağmurun gerçekten var olduğuna ve şemsiye kullanmanın onu ıslanmaktan koruyacağına inanır. Bu davranış, dış dünyadaki gerçeklikleri kabul eden ve bu gerçekliklere göre hareket eden bir realist yaklaşım örneğidir. Ahlaki açıdan bir örnek verecek olursak. Örneğin, bir iş yerinde bir çalışanın diğerlerinden daha az maaş aldığını ve bunun adil olmadığını düşündüğünü varsayalım. Bu çalışan, adaletin objektif bir ahlaki gerçeklik olduğunu kabul eder ve bu durumu haksızlık olarak değerlendirir. Bu değerlendirmeye dayanarak, adil olmayan bu durumun düzeltilmesi gerektiğini savunur veya bir çözüm arar. Bu örneklerdeki tavır her ne kadar sağduyu aracılığla doğru olarak algılansa da sağduyu gerçekliğin ölçütü değildir. Sağduyuya göre, insanlar yüzyıllar boyunca yeryüzünün düz olduğunu düşünmüşlerdir. Çünkü günlük deneyimlerine göre, yere baktıklarında bir düzlem üzerinde yürüdüklerini ve ufkun düz bir çizgi olduğunu gözlemlerler. Ancak gerçeklik, dünyanın aslında bir küre olduğunu ve bu nedenle düz değil, yuvarlak olduğunu ortaya koymuştur.
Mackie'nin Tuhaflık Argümanı
Objektif ahlaki gerçeklerin ve niteliklerin doğası hakkında ahlaki realizme getirilen en temel eleştirilerden biri, John Leslie Mackie’nin tuhaflık (queerness) argümanıdır. Ona göre "Eğer objektif değerler olsaydı, bunlar evrendeki diğer her şeyden tamamen farklı, çok tuhaf türden varlıklar olurdu.
Mackie’ye göre sezgicilik, "Ahlaki doğruların farkında nasıl olabiliriz?" gibi bir soru sorulduğunda, genellikle duyusal algı, iç gözlem, hipotezler kurma ve test etme, çıkarım yapma, mantıksal yapı kurma ya da kavramsal analiz gibi bilinen yöntemlere başvurur. Ancak, Mackie’ye göre, bu yöntemlerin hiçbiri bu soruya tatmin edici bir yanıt veremez. Başka bir deyişle, bu yöntemler ahlaki doğruların kaynağını ya da geçerliliğini açıklamakta yetersiz kalır.
Onun bu argümanı Ahlaki Realizm için yıkıcıdır çünkü hem ontolojik hem de epistemolojik olarak Ahlaki Realizmi çürütür. Ahlakın eğer varolsaydı tuhaf bir yapıda olacağını yani doğadaki diğer hiçbir şeye benzemeyeceğini yani empirik olarak kanıtlanamayacağını ve onu algılamamızı sağlayan algının da aynı şekilde tuhaf olacağını savunur.
Metafiziksel Tuhaflık: Ahlaki değerlerin doğası, doğal dünyadan ve doğa bilimlerinden tamamen farklıdır. Bu durum, ahlaki değerlerin varlığına dair şüpheler yaratır.
Epistemolojik Tuhaflık: Ahlaki değerlerin nasıl bilinebileceği konusunda mevcut yöntemlerin yetersiz olduğunu belirtir. Ahlaki değerlerin kaynağı ve geçerliliği, duyusal algı, iç gözlem gibi geleneksel yöntemlerle açıklanamaz.
İlahi Buyruk Teorisi ve Tuhaflık Argümanı
Mackie, ahlaki bir nihilist olarak ahlakın var olmadığını savunur. Fakat teizmin tuhaflık problemini ortadan kaldıracağı görüşündedir. Mackie için Tanrı’nın varlığı yeterince tuhaftır ve kendisi doğal dünyaya ait olmayan bir Tanrı’nın ahlaki niteliklere sahip olması, teizmin paradigması içerisinde tutarlıdır. Zira Tanrı’nın varlığı, natüralizmin dünya görüşü içerisinde tuhaf olan objektif değerlerin varlığını mümkün kılacak ve onları tuhaf olmaktan kurtaracaktır.
Teistik bir çerçevede temellenen İlahi buyruk teorisi açısından bakacak olursak ahlaki değerlerin Tanrı'nın iradesine dayanıyor olması onların empirik şekide ispatına gerek kalmayacak şekilde tuhaf olmaktan çıkartır. Çünkü ahlak empirik verilerle değil Tanrı'nın emirleriyle temellenmiştir. Mackie'nin epistemolojik tuhaflık olarak bahsettiği ahlaki algının tuhaf olacağı da ilahi buyruk teorisi açısından bir tutarsızlık içermez çünkü ahlaki bir algının insanlara tanrı tarafından verilmiş olması mümkündür ve bu da tuhaflık barındırmaz.
Kaynaklar
Demirel, C. (2024). Ahlak Felsefesinde Tanrı Nerede? İstanbul Yayınevi.
Mackie, J. L. (1990). Ethics: Inventing right and wrong. Penguin.
Sayre-McCord, Geoff, "Metaethics", The Stanford Encyclopedia of Philosophy (Spring 2023 Edition), Edward N. Zalta & Uri Nodelman (eds.), URL = <https://plato.stanford.edu/archives/spr2023/entries/metaethics/>.
Sayre-McCord, Geoff, "Moral Realism", The Stanford Encyclopedia of Philosophy (Winter 2023 Edition), Edward N. Zalta & Uri Nodelman (eds.), URL = <https://plato.stanford.edu/archives/win2023/entries/moral-realism/>.
Comments