Refah, felsefede en yaygın olarak bir kişi için araçsal olmayan ve nihai olarak iyi olan şeyi tanımlamak için kullanılır. Özellikle de faydacılıkta, tek ahlaki gerekliliğin refahın en üst düzeye çıkarılması görüşü vardır. Refahçılığa göre ise insanları için refah tek değerdir.
Refah terimi genellikle sağlıkla ilgili kullanılabilir. Ama Felsefi kullanımı daha geniştir ve bir kişinin hayatının o kişi için ne kadar iyi gittiğini ifade etmek için kullanılır.
Bu iyi gidişin hangi açıdan iyi olduğunu açıklamak için farklı teoriler geliştirilmiştir: Hedonist teoriler, arzu teorileri ve objektif liste teorileri.
Hedonist teoriye göre:
Mutluluğun iyi olmanın temel ölçütü olduğunu savunur. Bu yaklaşım, yaşam kalitesinin hazların artması ve acıların azalmasıyla yükseldiğini belirtir.
Arzu teorilerine göre:
Bireyin iyi yaşamı, isteklerinin karşılanma derecesine bağlıdır. Yani bir kişinin istediği şeylere ulaşabilmesi, onun mutluluğunu ve refahını artırır.
Objektif liste teorilerine göre:
İyi olmanın belirli nesnel koşullara bağlı olduğunu savunur. Bu yaklaşımda, bireyin mutlu olması veya arzularının karşılanması, mutlak iyi bir yaşamı garanti etmez. Bu teoride İnsanların belirli temel yeteneklerini geliştirmelerinin iyi bir yaşam için gerekli olduğunu savunulur. Bu yetenekler arasında sağlık, eğitim, sosyal ilişkiler gibi unsurlar yer alır.
Peki refah dolu bir yaşam aynı zamanda ahlaklı bir yaşam mıdır, yoksa asıl refah ahlaklı bir yaşamda mıdır?
Stephen Finlay, ahlakın bizim için en iyi olanla, hatta iyi olan şeyle nadiren aynı çizgide olduğunu savunur. Ona göre, kişisel çıkarını bir kenara bırakıp çileci bir hayat süren biriyle, ahlakı bir kenara bırakıp refah dolu bir yaşam süren biri eşit durumdadır. Bu kişiler mutlu ise ve arzu doyumuna ulaşıyorsa, onlara yanlış davrandıklarını söylemek mümkün değildir.
Finlay’a göre, ahlaki ve kişisel çıkar temelli motivasyonlar birbirini dışlar. Ahlaki bir amaç için hareket eden kişi, kendi çıkarlarını ikinci plana atmış olur. Ahlakın normatifliği ise retoriktir ve yalnızca o ahlaki topluluk içinde geçerlidir. Bu nedenle, ahlak bireyin çıkarlarıyla çeliştiğinde, bağlayıcılığını yitirir.
İlahi buyruk teorisi, bu çatışmayı çözmek için ahlaka objektif bir temel sağlar. Tanrı’nın evrensel emirleri, ahlakı bireysel arzuların ötesine taşıyarak, bağlayıcı ve herkes için geçerli bir normatiflik sunar.
İlahi buyruk teorisi, ahlakın bağlayıcılığını yalnızca bu dünyaya değil, aynı zamanda ahiret hayatına da dayandırır. Ahiret inancı, bireylerin ahlaki davranışlarının sadece bu dünyadaki sonuçlarına değil, ölümden sonraki hayata da etki edeceği inancını içerir. Bu inanç, ahlaki normların kişisel çıkarla çelişmediğini, aksine bu iki motivasyonun ilahi bir planda birleştirildiğini savunur. Ahiret kavramı, bu dünyada ahlaka uygun bir yaşam sürmenin nihai refah için vazgeçilmez olduğunu ortaya koyar; çünkü ilahi buyruklara uymak, yalnızca dünyevi değil, aynı zamanda ebedi refahı da garanti eder.
Sonuç olarak, ilahi buyruk teorisi, ahlak ve refah arasındaki bağlantıyı güçlendirir; çünkü Tanrı’nın emirlerine uymak hem dünyada hem de ahirette bireyin en yüksek iyiliğini sağlar. Bu anlayışta, ahlak yalnızca toplumsal normların ötesine geçer ve evrensel bir bağlayıcılık kazanır. Ahiretin varlığı, ahlakın yalnızca bu dünyadaki faydalarla sınırlı olmadığını ve ebedi refahın da ahlaki bir yaşamla mümkün olduğunu gösterir.
Comments